Türkiye Düşünce Platformu koronavirüs salgını dosyasını açıkladı

Türkiye Düşünce Platformu, akademisyen üyeleriyle birlikte hazırlamış olduğu Kovit 19 salgını hakkındaki bilgilendirici yazıyı kamuoyuyla paylaştı.

Türkiye Düşünce Platformu’nun koronavirüs salgınıyla ilgili yayınlamış olduğu bilgilendirici yazının tamamı:

Abdurrahman Dilipak takdim:

Türkiye Düşünce Platformu olarak akademisyen üyelerimiz ile birlikte hazırlamış olduğumuz Kovit 19 salgını hakkındaki bilgilendirici yazımızı kamuoyuna takdim ediyoruz.
İhtiyaç duyulduğunda ya da platform üyesi arkadaşlarımızdan gelen “suali mukadderler”e ilişkin çözüm tekliflerini spot olarak ya da ayrıntılı bilgiler geldiğinde onları sizlere “efradına cami, ağyarına mani” bir şekilde üyelerimiz ve kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceğiz.
Kader, rızık ve ecel konusunda iman-i açıdan “mut’main” bir gönül’e sahip olan insanların bu anlamda panik ve stresten uzak kalacaklarını, sabredeceklerini ve sabrı tavsiye edeceklerini biliyoruz. Şüphesiz ki, bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah’ımız var. “İman edenler, yaptığı işi en iyi şekilde yapan salih amel sahipleri, sabredenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna herkes hüsrandadır”. Bizler, bu süreçte de, her zaman olduğu gibi, sabredenlerden, şükredenlerden ve direnenlerden olacağız. Bizler Hakkın ve halkın görev gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağız. 
Bize hayır gibi gelen şeylerde Allah şer, şer gibi gelen şeylerde hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir.
Bizler  “âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak”  inanıyoruz ki, kederler paylaşıldıkça azalır ve mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Bizler Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olacağız.
Selam ve dua ile

CORONAVİRÜS SALGINI ve İNSANIN SORUMLULUĞU (Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ)

Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Kader, İrade Özgürlüğü ve Sorumluluk

Matüridî âlimi Ebü’l-Muîn en-Nesefî kader, irade özgürlüğü ve sorumluluk dengesini şu şekilde özetlemektedir: Allah’ın yaratması, kazası ve kaderi, kul tarafından bir mazeret olarak ileri sürülemez. Çünkü kader ve kaza, kulu bir fiili yapmaya zorlayan bir husus değildir. Yüce Allah’ın kulun fiili konusundaki takdiri ve yaratması, bu fiiller için tahsis edilen zaman ve mekânları yaratması gibidir. Öyleyse kul için zorlayıcı bir etken olmayan kaza ve kaderin mazeret olarak ileri sürülmesinin bir geçerliliği bulunmamaktadır. Çünkü fiili işlediği anda kaza ve kader gibi zorlayıcı bir etken tasavvuru kişinin zihnine gelmez. Bu yüzden kişi işlediği fiili kendi özgür iradesi ve ihtiyarı ile gerçekleştirir. Hem kendisi hem çevresi işlenen fiili kula nispet eder, iyilik yaparsa mükâfatını, kötülük yaparsa cezasını çekeceğini bilir.

İlahi Destek

İlahî destek, Yüce Allah’ın kişinin iradesini doğru ve hak yolda kullanması için peygamberler ve kitaplar göndermek suretiyle destek vermesidir. Bu, insanları kısıtlama veya sınırlandırma değil, onlara doğru yolu göstermedir (hidayet). Onlara doğruluk ve samimiyet noktasında destek vermesidir. Nitekim Allah Teâla Kur’an-ı Kerim’i yol gösterici anlamında ‘hidayet rehberi’ olarak tanımlamış ve bir çağrıda bulunmuştur: “İşte bu dosdoğru yolumdur, ona tabi olun. Başka yollara gitmeyin. O yollar sizi O’nun yolundan ayırır. (Başka yollardan) sakınmanız için Allah size işte bunları emretti.” Bütün bunlardan sonra insan yanlış yola giderse yani tercihini Allah’ın emrinin aksine kullanırsa, Allah onu iradesinde serbest bırakır. “Biz insana doğru yolu gösterdik, dilerse şükredenlerden, dilerse nankörlük edenlerden olur.” “Dinde zorlama yoktur, çünkü doğru ile yanlış açıklanmıştır.” “Biz, bu kitabı sana insanların faydası için hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse kendi yararınadır. Kim de saparsa kendi aleyhinedir. Sen (ey Peygamber) onların üzerine vekil değilsin.” Bu son ayette serbest bırakılan kişinin sorumluluğu ve karşılaşacağı bedeller hatırlatılmaktadır. Çünkü her imkân ve hak bir sorumluluk doğurur ve her sorumluluğun da bir bedeli olur.

Sorumluluğu Gözetmemenin Bedeli

Tabi ki, insana verilen imkânların ve oluşturulan şartların bir bedeli olacaktır. Çünkü insan bu imkânlar ve şartlar içinde imtihana tabi tutulmaktadır. Nitekim dünyada aldığımız her kararın bir bedeli olmakta, iyi ya da kötü bir takım karşılıkları ile yüz yüze gelmekteyiz. Din ve imanla ilgili hususlarda aldığımız kararların karşılıkları, kısmen bu dünyada ama esas itibariyle öte dünyada görecek ve yaptıklarımız ile yüzleşeceğiz. Nitekim verilen nimetlerin değerini bilmeyenlerin, kendilerine tanınan özgürlüğü kötüye kullananların dünyada da ahirette de cezalarını çekeceklerini Yüce Allah bize bildiriyor. Ancak ahiretteki ceza dünyadaki cezadan ağır olacaktır: “Allah dünya hayatında onlara rezillik tattırır. Ahiret azabı elbette daha büyük olacaktır. Keşke bilebilselerdi.”

Ancak dünya hayatında içinde bulunduğumuz tabiat kanunlarına (adetullah) uymadığımız takdirde bedeliyle hemen yüzleşmemiz söz konusudur. Her ne kadar tabiat olaylarının meydana gelmesinden sorumlu olmasak bile, onlara karşı tedbir almak ve zararından kaçınmak noktasında sorumluluğumuzun olduğu açıktır. Zaten dinimiz zururiyat denilen canın, dinin, aklın, neslin ve malın korunmasını emretmektedir. Bu çerçeveden olmak üzere her ne kadar irademiz dışında gerçekleşse bile deprem, sel ve bulaşıcı hastalıklar gibi olaylar karşısında tedbir almak yani korunmak ve çevremizi korumak gibi bir sorumluluğumuzun olduğu unutulmamalıdır.

Afetler Karşısındaki Sorumluluk

İnsanoğlunun deprem veya salgın hastalıklar gibi afetler karşısında nasıl bir tutum takınmalıdır?

Bu soru tarihin her döneminde insanın kafasına takılmış ve sürekli cevabını aramıştır. Maalesef bu soru hep felaket anlarında veya sonrasında sorulmuş ve cevap aranmıştır. Çoğu zaman olaylar karşısında ya isyan ya da umutsuzluk gibi olumsuzlar sergilenmiştir. Hâlbuki afetlerin olmadığı normal zamanlarda bu soru sorulsa belki o afetlere daha hazırlıklı olma gibi bir avantajımız olacaktır.

Çocukluğumuzdan beri öğrendiğimiz tecrübe, dünyanın güllük ve gülistanlık olmadığıdır. Çünkü ister inansın ister inanmasın bütün insanlar dünya hayatında sürekli bir yarış içindedir. Evde, okulda, sokakta, işte, çarşıda hâsılı her yerde bitmeyen bir koşturmaca söz konusu her insan için. Sürekli bir yerlere yetişmek umudu ile bir şeylerden kaçmak ve kurtulmak kaygısı arasında bir sarkaç gibi salınmaktayız. İnanan için bu hal bir imtihan, inanmayan için ise hayata tutunma veya yaşama sevincini kaybetmeme kaygısıdır.

Yaşaması için insanın iki hususu çok iyi bilmesi gerekiyor: Kendisi ve çevresi. Kendisini bilmesi, imkânlarını, şartlarını ve sınırlarını farkında olması, çevresini bilmesi ise dünyevî imkânları, şartları ve sınırları görebilmesidir. Bunu hakkıyla bilen insan esas bilmesi gerekene yönelir. O da bütün bu imkânları ve şartları yaratıp hazırlayan, sınırları çizip bize öğreten, peygamberler yoluyla da bildiren Allah’ı bilmektir.

Coronavirüs Vakası

Bu gün en büyük sorunumuz coronavirüs denen beladan kaçmak veya kurtulmaktır. Peki, bu noktada sorumluluğumuz nedir?

Bizim sorumluluğumuz yukarıda açıkladığımız gibi kendi irademiz dâhiline giren hususlardadır. Buna göre bizler coronavirüsün meydana gelmesinden, ortaya çıkmasından veya felaket olarak tezahüründen sorumlu değiliz. Bunu komplo teorilerini bir tarafa bırakarak söylüyorum. Bu tür afetlerde bizim sorumluluğumuz öncesinde bunlara karşı hazırlıklı olmak, sonrasında ise kurtarma ve zararı giderme hususunda katkı sağlamak şeklindedir. Çünkü bunlar, irademiz ve gücümüzü dâhilindedir. Buradaki sorumluluk da kişinin elindeki imkânlar ve içinde bulunduğu şartlara göredir. Tabi ki bir yönetici ile işçinin sorumluluğu aynı olamaz.

Bugün coronavirüs diye bir salgın çıkmış ve afete dönüşmüş durumda olduğuna göre bizim sorumluluğumuz bundan kendimizi ve sorumlu olduğumuz çevremizi korumaktır. Çünkü her ne kadar virüsün çıkmasından biz sorumlu değilsek de, kendimizi ve çevremizi koruma hususunda sorumluluğumuz vardır. Bu sorumluluk yerine getirilmediği takdirde Allah’ın verdiği imkânları kullanmamak, şartlara riayet etmemek gibi bir isyanın içinde olunur. Zira Yüce Allah bizi kendisine layık kulluk etmek üzere yaratmıştır. Kulluk etmek demek, tanıdığı imkânları ve hazırladığı şartları gözetmek ve o çerçevede verdiği ödevleri yerine getirmektir. İmkânları ve şartları gözetmeyen ödevlerini yerine getiremez. Bu yüzden can, akıl, mal, nesil ve dinin korunması önemsenmiş ve bunlar dinin zaruretleri sayılmıştır.

Bilinmelidir ki, Yüce Allah insanları tam yukarıda sayılan hususlardan sınava tabi kılmış ve bunu da açıkça bildirmiştir. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 2/155) Buradan anlaşılıyor ki, Yüce Allah bizleri hem aklımızla kavrayacağımız dünyevi şartlarla yani tabiat kanunlarıyla hem de bildirdiği dini görevlerle sınamaktadır. Bunun anlamı, her iki alanın da kanunları ve kuralları insan bakımından bilinmektedir. Diğer bir deyişle dünyevî şartlar beş duyumuz ve aklımızla, dinî kurallar ise gönderilen Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin Sünnetiyle bilinmektedir. Kanunlar ve kurallar bu şekilde bilindiğine göre sorumluluğun çerçevesi de bellidir. Nitekim Hızır-Musa kıssası üzerinden bu konuda bir uygulama da bize gösterilmiştir. Kıssada bilinmesi imkânı olmayan gizemli taraf bir yana bırakılırsa, geminin delinmesinde mal, çocuğun öldürülmesinde can ve duvarın inşasında menfaat bakımından bir sınama söz konudur. Zaten bir insan da dünya hayatında ancak bu üç şeyden sınanır. Olaylar karşısında Hz. Musa gibiyiz, olayların arka planını/hakikatini bilmiyoruz, bilmekle de sorumlu değiliz. Çünkü bizim sorumluluğumuz zahir planındadır ve bu plan dâhilinde irade ortaya koyar ve hüküm verebiliriz. Sonuçta ayette belirtildiği gibi olaylar karşısında sabır ve metanet ortaya koyanlar kazanır, aksi tutum içine girenler ise kaybeder. Öyleyse zahir imkânlar ve şartlar çerçevesinde ilahi beyana aykırı düşmeyecek şekilde irade, çaba ve kararlılık ortaya koyduktan sonra “Niyet edip karar verdin mi artık Allah’a tevekkül et” (Al-i İmran 3/159) ayeti gereği sonucu her şeyin sahibi olan Allah’a havale ederiz. Zaten bu dünyadaki bütün imtihanımız sabır ve şükür noktasından olmaktadır.

DEVAMI: HaberVakti
Beğen:
0 0
Görüntüleme:
136
Kategoriler:
Basından

Comments are closed.